natres
palas pandıras
25 Nisan 2009 Cumartesi
5 Ekim 2007 Cuma
Faks-ı Muhabbet
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 12.01.1988 Konu: GÖZLÜK
Pek Muhterem Orhan ERCAN bey kardeşim, 8.1.1988 tarihinde lütfedip beni evinizde misafir etmiştiniz. Pek büyük bir şanssızlık neticesinde ve biraz da acele etmemden sebeple, gözlüğümü kıymetli evinizin kıymetli banyosunda unutmuş bulunmaktayım. Binaenaleyh, zamanınızı almaktan son derece müteessir olmakla beraber, gözlüksüzlüğün ne denli zor bir durum olduğunu takdir edeceğinizi ümidetmekten başka yapacak bir şeyim yoktur. Pervasız misalimi mazur görün, bir nev'i yarım insan gibi addediyorum gözlüksüzken kendimi efendim. Kıymetli zamanınızdan bir kısmını ayırarak, gözlüğümü Yurtiçi Kargo marifetiyle tarafıma gönderebilirseniz (misal, bir diş macunu kutusuna koyup gönderebilirsiniz) size olan minnetimin ziyadesiyle artacağını arz ederim efendim. NOT: Kargo mesarifleri bizzat tarafımdan ödenecektir. Saygı ve muhabbetlerimle kucaklarım, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 13.01.1988 Konu: GÖZLÜK
Aziz Dostum Muharrem ENSARİ bey, Gözlüğünüzü bizim fakirhanenin banyosunda unutmuş ve dolayısiyle zor bir durumda kalmış olmanızı büyük bir teessürle müşahade ettim. Filhakika bu sabah, zevcem Belkıs hanımefendi, gözlüğünüzü banyoda bulduklarını bana söylemişlerdir. Kendisinin bana bildirirken yüzünün kızardığı bir başka gerçekten yola çıkarak anladım ki, gözlüğün unutkanlık ve acelecilik sebebiyle banyoda kaldığı aşikardır, zira sifon da çekilmemiştir. Netice itibariyle, pek tabii ki kıymetli gözlüğünüzü tarafınıza yollayacağım. (Omo kutusuyla göndermem daha yerinde olacaktır kanaatindeyim, diş macunu kutusunda gözlüğünüz kırılabilir mazallah). Ancak, bahis açılmışken izninizle benim de küçük bir istirhamım olacak. Daha önce de defaten arz ettiğim ve tahmin ediyorum ki sizin de unutmuş olabileceğiniz gibi, 1985 senesinin Kasım ayında evinizde kalmış olan esvablarımın tarafıma gönderilmesi, bu iki önemsiz ve fakat can sıkıcı tesadüfün aynı anda tatlıya bağlanmasına vesile olacaktır. NOT: Kargo mesarifleri küçük bir detaydır, ehemmiyetsizdir, size birşey olmasın. Muhabbetle Kucaklarım, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 14.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Pek Muhterem Orhan ERCAN beyciğim, Dün göndermiş olduğunuz faks mesajınızı aldım, teşekkür ederim, teveccüh buyurmuşsunuz efendim. Esvablarınızın size gönderilmemesindeki ihmalkarlığım affedilecek cinsten değildir. Faksınızı okurken bir kez daha utandığımı arz etmek isterim. Amma velakin, nur içinde yatsın, cebir müderrisimiz Edib Bey’in de söylediği gibi elmalarla armutların toplanmaması icab eder. Gözlüğün ehemmiyetiyle, birkaç parça esvabın ehemmiyeti kıyaslanmamalıdır. Zira siz esvablarınız olmadan da örtünebilirken, benim gözlüksüz Yüce Mevlam dostlardan uzak eylesin bir amadan farkım kalmamıstır. Gözlüğüm olmadan esvablarınızın evin hangi köşesinde olduğunu bulabileceğim dahi süphelidir. Mevzua pek iyi bildiğim aklıseliminizle bakacağınızdan eminim efendim. NOT: Zevceniz hanımefendiye en derin hürmetlerimi iletiniz efendim, sifonu çektim lakin zannederim ki samandırası bozuktu, çalışmadı. Sevgi ve muhabbetle kucaklarım, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine,İstanbul, 15.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Muharrem beyciğim, Faksınızı aldım, teşekkür ederim. Ne rahmetle hatırladığımız cebir müderrisimiz Edib Bey’in ne de cebirin mevzuumuzla bir alakası olduğu kanaatindeyim. Yok eğer mevzuumuz cebir ise, biz ne der idik unuttum, şimdiki talebelerin Fonksiyon tabir ettiği şeyi, nazari dikkate alacak olursak, a.x=b.y + c misalinde olduğu gibi x'in değeri ilk evvela y daha sonra da a, b ve c gibi değerlerle alakalıdır. Bu misalin ana fikri budur: Ne ekersen onu biçersin. Yani siz doğru dürüst bir y olsa idiniz, x de x'liğini bilir sizin gözlüğünüzü memnuniyetle gönderir idi. NOT: Belkıs'ın da selamı var. Muhabbetle ellerinizi sıkarım, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 16.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Orhan Bey, Faksınızı aldım. Muhtemelen eskiciden alınmış olan değersiz esvabların, bir ihtiyarın sıhhatiyle oynamak için alet ediliyor olduğunu ibretle takib ediyorum. Gözlüğümü çerçevesiyle beraber (stafilodur) acilen tarafıma göndermenizi aksi halde dalağınızla cima etmek mecburiyetinde kalacağımı binnetice arz ederim. NOT: Belkıs Hanım'a bir şey olmasın. Hışımla ellerinizi sıkarım, Muharrem ENSARI
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 17.01.1988 KONU:GÖZLÜK
Muharrem, Faksını aldım. Höst köpek. Mevzuu daha fazla dallandırıp budaklandırmanın alemi yok. Ne kaa ekmek, o kaa köfte. Gönder esvabları al gözlüğü. NOT: Bu işe Belkıs'ı karıştırma. Allah belanı versin, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 18.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Orhan Öküzü, Küstah faksını aldım. Köpek senin babandır nur içinde yatsın, enik! Esvablarını banyo sobasında yaktım. Gözlüğü, bedenindeki en münasip deliğe sok. NOT: Belkıs'in neler karıştırdığını bilebilseydin keşke. Afyon Vali Muavini Ekrem Bey’i bir sor bakalım kendisine. Helvanı yeriz inşaallah, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 19.01.1988 KONU:GÖZLÜK
Salak Muharrem, Gözlüğü sattım. Epeyi de para etti mübarek. İki kat yeni esvab aldım kendime. Benim bu işte karıdan gayri bir ziyanım olmadı, bu yaştan sonra da karıyı neyleyim, kovdum orospuyu kurtuldum zaar, olan senin gözlüğe oldu. NOT: O Ekrem itini görürsen söyle, onunla görülecek hesabım var. Tez Vakitte geberesin, Orhan ERCAN
Pek Muhterem Orhan ERCAN bey kardeşim, 8.1.1988 tarihinde lütfedip beni evinizde misafir etmiştiniz. Pek büyük bir şanssızlık neticesinde ve biraz da acele etmemden sebeple, gözlüğümü kıymetli evinizin kıymetli banyosunda unutmuş bulunmaktayım. Binaenaleyh, zamanınızı almaktan son derece müteessir olmakla beraber, gözlüksüzlüğün ne denli zor bir durum olduğunu takdir edeceğinizi ümidetmekten başka yapacak bir şeyim yoktur. Pervasız misalimi mazur görün, bir nev'i yarım insan gibi addediyorum gözlüksüzken kendimi efendim. Kıymetli zamanınızdan bir kısmını ayırarak, gözlüğümü Yurtiçi Kargo marifetiyle tarafıma gönderebilirseniz (misal, bir diş macunu kutusuna koyup gönderebilirsiniz) size olan minnetimin ziyadesiyle artacağını arz ederim efendim. NOT: Kargo mesarifleri bizzat tarafımdan ödenecektir. Saygı ve muhabbetlerimle kucaklarım, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 13.01.1988 Konu: GÖZLÜK
Aziz Dostum Muharrem ENSARİ bey, Gözlüğünüzü bizim fakirhanenin banyosunda unutmuş ve dolayısiyle zor bir durumda kalmış olmanızı büyük bir teessürle müşahade ettim. Filhakika bu sabah, zevcem Belkıs hanımefendi, gözlüğünüzü banyoda bulduklarını bana söylemişlerdir. Kendisinin bana bildirirken yüzünün kızardığı bir başka gerçekten yola çıkarak anladım ki, gözlüğün unutkanlık ve acelecilik sebebiyle banyoda kaldığı aşikardır, zira sifon da çekilmemiştir. Netice itibariyle, pek tabii ki kıymetli gözlüğünüzü tarafınıza yollayacağım. (Omo kutusuyla göndermem daha yerinde olacaktır kanaatindeyim, diş macunu kutusunda gözlüğünüz kırılabilir mazallah). Ancak, bahis açılmışken izninizle benim de küçük bir istirhamım olacak. Daha önce de defaten arz ettiğim ve tahmin ediyorum ki sizin de unutmuş olabileceğiniz gibi, 1985 senesinin Kasım ayında evinizde kalmış olan esvablarımın tarafıma gönderilmesi, bu iki önemsiz ve fakat can sıkıcı tesadüfün aynı anda tatlıya bağlanmasına vesile olacaktır. NOT: Kargo mesarifleri küçük bir detaydır, ehemmiyetsizdir, size birşey olmasın. Muhabbetle Kucaklarım, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 14.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Pek Muhterem Orhan ERCAN beyciğim, Dün göndermiş olduğunuz faks mesajınızı aldım, teşekkür ederim, teveccüh buyurmuşsunuz efendim. Esvablarınızın size gönderilmemesindeki ihmalkarlığım affedilecek cinsten değildir. Faksınızı okurken bir kez daha utandığımı arz etmek isterim. Amma velakin, nur içinde yatsın, cebir müderrisimiz Edib Bey’in de söylediği gibi elmalarla armutların toplanmaması icab eder. Gözlüğün ehemmiyetiyle, birkaç parça esvabın ehemmiyeti kıyaslanmamalıdır. Zira siz esvablarınız olmadan da örtünebilirken, benim gözlüksüz Yüce Mevlam dostlardan uzak eylesin bir amadan farkım kalmamıstır. Gözlüğüm olmadan esvablarınızın evin hangi köşesinde olduğunu bulabileceğim dahi süphelidir. Mevzua pek iyi bildiğim aklıseliminizle bakacağınızdan eminim efendim. NOT: Zevceniz hanımefendiye en derin hürmetlerimi iletiniz efendim, sifonu çektim lakin zannederim ki samandırası bozuktu, çalışmadı. Sevgi ve muhabbetle kucaklarım, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine,İstanbul, 15.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Muharrem beyciğim, Faksınızı aldım, teşekkür ederim. Ne rahmetle hatırladığımız cebir müderrisimiz Edib Bey’in ne de cebirin mevzuumuzla bir alakası olduğu kanaatindeyim. Yok eğer mevzuumuz cebir ise, biz ne der idik unuttum, şimdiki talebelerin Fonksiyon tabir ettiği şeyi, nazari dikkate alacak olursak, a.x=b.y + c misalinde olduğu gibi x'in değeri ilk evvela y daha sonra da a, b ve c gibi değerlerle alakalıdır. Bu misalin ana fikri budur: Ne ekersen onu biçersin. Yani siz doğru dürüst bir y olsa idiniz, x de x'liğini bilir sizin gözlüğünüzü memnuniyetle gönderir idi. NOT: Belkıs'ın da selamı var. Muhabbetle ellerinizi sıkarım, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 16.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Orhan Bey, Faksınızı aldım. Muhtemelen eskiciden alınmış olan değersiz esvabların, bir ihtiyarın sıhhatiyle oynamak için alet ediliyor olduğunu ibretle takib ediyorum. Gözlüğümü çerçevesiyle beraber (stafilodur) acilen tarafıma göndermenizi aksi halde dalağınızla cima etmek mecburiyetinde kalacağımı binnetice arz ederim. NOT: Belkıs Hanım'a bir şey olmasın. Hışımla ellerinizi sıkarım, Muharrem ENSARI
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 17.01.1988 KONU:GÖZLÜK
Muharrem, Faksını aldım. Höst köpek. Mevzuu daha fazla dallandırıp budaklandırmanın alemi yok. Ne kaa ekmek, o kaa köfte. Gönder esvabları al gözlüğü. NOT: Bu işe Belkıs'ı karıştırma. Allah belanı versin, Orhan ERCAN
Sayın Orhan ERCAN dikkatlerine, Ankara, 18.01.1988 KONU: GÖZLÜK
Orhan Öküzü, Küstah faksını aldım. Köpek senin babandır nur içinde yatsın, enik! Esvablarını banyo sobasında yaktım. Gözlüğü, bedenindeki en münasip deliğe sok. NOT: Belkıs'in neler karıştırdığını bilebilseydin keşke. Afyon Vali Muavini Ekrem Bey’i bir sor bakalım kendisine. Helvanı yeriz inşaallah, Muharrem ENSARİ
Sayın Muharrem ENSARİ dikkatlerine, İstanbul, 19.01.1988 KONU:GÖZLÜK
Salak Muharrem, Gözlüğü sattım. Epeyi de para etti mübarek. İki kat yeni esvab aldım kendime. Benim bu işte karıdan gayri bir ziyanım olmadı, bu yaştan sonra da karıyı neyleyim, kovdum orospuyu kurtuldum zaar, olan senin gözlüğe oldu. NOT: O Ekrem itini görürsen söyle, onunla görülecek hesabım var. Tez Vakitte geberesin, Orhan ERCAN
30 Nisan 2007 Pazartesi
saatler
saatlerin onikiyi geçmek gibi bir eğilmleri vardır.
bir an önce onikiyi geçelim de gün bitsin isterler.
akşam üzeri öyle değildir mesela.
akşam olmayı sevmezler ağırdan aldıkça alırlar ilerleme işini.
beş olunca güzel görünmediklerini düşünüyor olmalılar.
bir de gece olunca nereye kaybolduklarını hep merak etmişimdir.
sabaha kadar görünmezler ortalarda.
bir de bakarsın duruyor öyle.
duvardan bakıyor sana sekiz sekiz.
tabi bazı geceler vardır
(sanırım parası bitiyor o gecelerde)
hiç bir yere gitmez evde oturur seninle.
sen ona bakarsın o sana.
sigara yakarsın başını kaldırırsın.
bana bi paket vermeden şurdan şuraya gitmem diyor gibidir.
herşey bir yana sekizde dururken hep ayrı bir güzelliği olmuştur.
benim için
bir an önce onikiyi geçelim de gün bitsin isterler.
akşam üzeri öyle değildir mesela.
akşam olmayı sevmezler ağırdan aldıkça alırlar ilerleme işini.
beş olunca güzel görünmediklerini düşünüyor olmalılar.
bir de gece olunca nereye kaybolduklarını hep merak etmişimdir.
sabaha kadar görünmezler ortalarda.
bir de bakarsın duruyor öyle.
duvardan bakıyor sana sekiz sekiz.
tabi bazı geceler vardır
(sanırım parası bitiyor o gecelerde)
hiç bir yere gitmez evde oturur seninle.
sen ona bakarsın o sana.
sigara yakarsın başını kaldırırsın.
bana bi paket vermeden şurdan şuraya gitmem diyor gibidir.
herşey bir yana sekizde dururken hep ayrı bir güzelliği olmuştur.
benim için
26 Nisan 2007 Perşembe
24 Nisan 2007 Salı
artık
artık belki de bazı zevkleri hiç yaşayamayacağız.eskiden ufak dokunuşlar vardı,heyecan dolu,titrek.artık onlar yok farkında mısınız?herşey daha aleni.zaten öyle olmayınca ben kızıyorum.ne de olsa "bu yaştan sonra"
olmayacak artık eskisi gibi tutkulu ilk öpüşmeler.o kadar uzun zaman oldu ki.hatta belki ilişkilerimin en sevdiğim kısmıydı ilk öpüşmelerim.çok korkardım.çok heyecanlanırdım.ama artık hiç olmuyor.hatta en son 6 yıl kadar önce yaşadım bunu.
ne sinir bozucu:en büyük aşkımın bile başındaki öpüşme istediğim gibi olmamıştı.ben çok uzatınca bu hazzı karşı taraf dayanamamıştı.gerçekten tutkuluydu.
çok çok uzun zamandır gerçekten güzel bir öpücük yaşamadım.şöyle yürek titreten.içimi ısıtan.kavuran,yakan.artık bir daha da hiç olmayacak sanırım.nasıl olabilir ki.büyüdük ya.durum artık çok farklı ya.artık çok daha farklı sorunlarımız var ya.
aq ben tekrar aşık olmak istiyorum.birden bire.beklemediğim bir şiddette.herşeyden vazgeçirircesine.
şimdi herşeyden vazgeçebilmek için hazırım!
ve biliyorum ki
şimdi herşeyden vazgeçmem gereken birşey yaşamak için yaşlandım!
olmuyor.bu hayatın zamanlaması bana hiç uyamıyor.ya da ben ona hiç uyamayacağım.
olmayacak artık eskisi gibi tutkulu ilk öpüşmeler.o kadar uzun zaman oldu ki.hatta belki ilişkilerimin en sevdiğim kısmıydı ilk öpüşmelerim.çok korkardım.çok heyecanlanırdım.ama artık hiç olmuyor.hatta en son 6 yıl kadar önce yaşadım bunu.
ne sinir bozucu:en büyük aşkımın bile başındaki öpüşme istediğim gibi olmamıştı.ben çok uzatınca bu hazzı karşı taraf dayanamamıştı.gerçekten tutkuluydu.
çok çok uzun zamandır gerçekten güzel bir öpücük yaşamadım.şöyle yürek titreten.içimi ısıtan.kavuran,yakan.artık bir daha da hiç olmayacak sanırım.nasıl olabilir ki.büyüdük ya.durum artık çok farklı ya.artık çok daha farklı sorunlarımız var ya.
aq ben tekrar aşık olmak istiyorum.birden bire.beklemediğim bir şiddette.herşeyden vazgeçirircesine.
şimdi herşeyden vazgeçebilmek için hazırım!
ve biliyorum ki
şimdi herşeyden vazgeçmem gereken birşey yaşamak için yaşlandım!
olmuyor.bu hayatın zamanlaması bana hiç uyamıyor.ya da ben ona hiç uyamayacağım.
18 Nisan 2007 Çarşamba
delilik
"Delilik" denilen olgu acaba milattan falan epey önce,daha insanlar topluluklar oluşturmaya başlamadan önce,var mıydı?:sanmam.
"Delilik", tanımı gereği,bir topluma,bir toplumsal genel-geçer kurallar,normlar bütününe ihtiyaç duyar.Onlar olmadan olamaz çünkü eğer ortada kural ve ya norm olmazsa ona aykırı olamaz.
Şimdi tanımımız doğrultusunda "delilik"in ortaya çıkışını toplumun ortaya çıkışıyla aynı zamana isabet ettirmek durumundayız.yani daha öncesinde birkaç çeşit davranış kalıbı(ya da belki binlerce) mevcut idi.bunlardan bir kısmını seçerek toplumsal,kabul edilebilir, norm yaptık.acaba yanlışı seçmiş olabilir miyiz?yani belki de arkamızda bıraktığımız diğer davranış türleri daha başarılı olabilir miydi?malum şu anki dünya çok başarılı bir dünya sayılmaz.insanların sürekli birbirlerine ,sair şekilde, zarar verdiği bir dünyada yaşıyoruz.insanlar gereksiz yere birbirlerini öldürüyorlar.birbirlerinin üzerinde baskı kuruyorlar.birbirlerini eziyorlar.belki de diğer bilinçler galip gelseydi durum çok farklı olabilirdi.içinde doğup başka alternatifi pek de hayal edemediğimiz bu toplumun birer ferdi olarak aklımıza(!) hiç gelemeyecek çok farklı ,belki çok güzel, bir düzen içerisinde yaşıyor olabilir miydik acaba?
Her neyse.benim tartışmak istediğim diğer önemli konuya döneyim.hani diyoruz ya:"dahilik ile delilik arasında çok ince bir çizgi vardır".hatta çoğu zaman birbirine karışır bunlar.tarihte çok zaman gömüşüzdür dahilerin gidişatı alt üst ettiklerini.işte toplumların yavaş yavaş oluşumları esnasında da bu normları,bu konan kuralları bir dahiye borçlu olabilir miyiz acaba?yani acaba o dönemde birileri çıkıp böyle bir oluşumun yolunu yapmış olabilir mi?ve bu insan bir deli olabilir mi?ve bizler de onun "deli"cikleri olabilir miyiz?
"Delilik", tanımı gereği,bir topluma,bir toplumsal genel-geçer kurallar,normlar bütününe ihtiyaç duyar.Onlar olmadan olamaz çünkü eğer ortada kural ve ya norm olmazsa ona aykırı olamaz.
Şimdi tanımımız doğrultusunda "delilik"in ortaya çıkışını toplumun ortaya çıkışıyla aynı zamana isabet ettirmek durumundayız.yani daha öncesinde birkaç çeşit davranış kalıbı(ya da belki binlerce) mevcut idi.bunlardan bir kısmını seçerek toplumsal,kabul edilebilir, norm yaptık.acaba yanlışı seçmiş olabilir miyiz?yani belki de arkamızda bıraktığımız diğer davranış türleri daha başarılı olabilir miydi?malum şu anki dünya çok başarılı bir dünya sayılmaz.insanların sürekli birbirlerine ,sair şekilde, zarar verdiği bir dünyada yaşıyoruz.insanlar gereksiz yere birbirlerini öldürüyorlar.birbirlerinin üzerinde baskı kuruyorlar.birbirlerini eziyorlar.belki de diğer bilinçler galip gelseydi durum çok farklı olabilirdi.içinde doğup başka alternatifi pek de hayal edemediğimiz bu toplumun birer ferdi olarak aklımıza(!) hiç gelemeyecek çok farklı ,belki çok güzel, bir düzen içerisinde yaşıyor olabilir miydik acaba?
Her neyse.benim tartışmak istediğim diğer önemli konuya döneyim.hani diyoruz ya:"dahilik ile delilik arasında çok ince bir çizgi vardır".hatta çoğu zaman birbirine karışır bunlar.tarihte çok zaman gömüşüzdür dahilerin gidişatı alt üst ettiklerini.işte toplumların yavaş yavaş oluşumları esnasında da bu normları,bu konan kuralları bir dahiye borçlu olabilir miyiz acaba?yani acaba o dönemde birileri çıkıp böyle bir oluşumun yolunu yapmış olabilir mi?ve bu insan bir deli olabilir mi?ve bizler de onun "deli"cikleri olabilir miyiz?
belki
belki de, olayların önemli bir kısmı, tanrının da umduğu gibi gelişmiyordur.
neden olmasın ki?belki bir parça bişeyler bıraktı dünya çiftliğine.kendi kendine çoğalsın sonra da hepsi benim hizmetkarlarım olsun diye düşündü.nasıl olsa çağırdığımda hepsi gelir ve ne emredersem yaparlar diye düşündü.
mesela bir kısmının ona inanmayacağı hiç gelmedi aklına.
ya da belki de biz ıstakozlarız:akvaryumda bekleyen,taze kalması gereken.ıstakozlara sorsan onlar da bilmez nerde olduklarını.belki de bir çiftlik burası.yok ama öyle olamaz di mi.
evet evet bu yanlış oldu.
ama yine de o kadar da güçlü olmayan bir efendi düşüncesi çok da uzak değil.çünkü evrenle kıyaslandığında o kadar küçüğüz ki.ayrıca benim bildiğim kadarıyla her zaman daha büyük bir organizma ya da nesne var.ya da tam aksi.daha küçük bir parça ya da organizma var.
eğer birileri uğraşıp bulmasaydı insanların çok küçük ve neredeyse sayısız hücrelerden oluştuğunu nasıl düşünebilirdik ki.hatta şimdi şu an bunu bilmemize rağmen kaç kişi bu konu üzerinde yeterince kafa yormuştur?benden başka kimseye garip gelmiyormu,bizim aslında bizden çok farklı trilyarlarca şeyden ibaret oluşumuz?insana bu kadar değer veren bu egomuz bu ufaklıklara ne kadar değer veriyor?peki acaba hücreye sorsak:o biliyor mu nerede olduğunu,kim olduğunu ya da amacını?niye sürekli çoğaldığı hakkında bir fikri olduğunu sanmıyorum.en azından bundan hoşlandığını düşünmüyorum.onunki pek zevkli olmasa gerek.siz nasıl hissederdiniz sürekli büyüyüp büyüyüp sonra ikiye bölünseniz?türünü devam ettirmek nasıl bir güdü olabilir ki?niye devam ettirmeliyim ben türümü?ya da ne olursa olsun yaşamaya çalışmak ne için?şimdi bizim bünyemizdeki hücrelerin tek yaptıkları bu:yaşamak ve çoğalmak.hücrelere sorduğunuzda bir cevap alabileceğinizi düşünüyor musunuz?
peki kendinize sorduğunuzda ne cevap alıyorsunuz?
ama siz insan olarak dönüp onların neden bunu yaptığını gayet iyi biliyorsunuz.sizin yaşamanız için onların bunu yapmaları gerekiyor.
peki biz kim ya da ne için bunu yapıyoruz?
ben baktığımda insanların birleşerek oluşturabildikleri birşey göremiyorum.(tabii ki bu çok normal.çünkü eğer ben bunu görebiliyor olsaydım adamın biri benden birkaç yüzyıl önce bunu görmüş ve herkese de söylemiş olurdu.hep öyle oluyor.)
tabi eğer evren dediğimiz şeyi biraz daha geniş bir açıyla irdelersek onun daha büyük bir organizma olduğunu görebiliriz.benim en çok merak ettiğim şey bir örnek daha görebilmek.bir başka güneş sisteminde bir gezegende bir insan türü daha görebilirsek,işte o zaman iki noktadan geçen bir doğrumuz olabilir.çünkü genel anlamda bir birinin eşi iki sistem olmuş olacak.yani çevremizdeki güneş sistemlerini daha farklı algılayabileceğiz.belki de bunu keşfedemeyeceğiz.belki de keşfedip yavaş yavaş bütün evreni birbirine bağlayan organik yapı
insan olacak.belki de bir doğumun ilk evrelerindeyiz.daha bir iki haftalık bir canlının ilk hücreleriyiz.
neden olmasın ki?belki bir parça bişeyler bıraktı dünya çiftliğine.kendi kendine çoğalsın sonra da hepsi benim hizmetkarlarım olsun diye düşündü.nasıl olsa çağırdığımda hepsi gelir ve ne emredersem yaparlar diye düşündü.
mesela bir kısmının ona inanmayacağı hiç gelmedi aklına.
ya da belki de biz ıstakozlarız:akvaryumda bekleyen,taze kalması gereken.ıstakozlara sorsan onlar da bilmez nerde olduklarını.belki de bir çiftlik burası.yok ama öyle olamaz di mi.
evet evet bu yanlış oldu.
ama yine de o kadar da güçlü olmayan bir efendi düşüncesi çok da uzak değil.çünkü evrenle kıyaslandığında o kadar küçüğüz ki.ayrıca benim bildiğim kadarıyla her zaman daha büyük bir organizma ya da nesne var.ya da tam aksi.daha küçük bir parça ya da organizma var.
eğer birileri uğraşıp bulmasaydı insanların çok küçük ve neredeyse sayısız hücrelerden oluştuğunu nasıl düşünebilirdik ki.hatta şimdi şu an bunu bilmemize rağmen kaç kişi bu konu üzerinde yeterince kafa yormuştur?benden başka kimseye garip gelmiyormu,bizim aslında bizden çok farklı trilyarlarca şeyden ibaret oluşumuz?insana bu kadar değer veren bu egomuz bu ufaklıklara ne kadar değer veriyor?peki acaba hücreye sorsak:o biliyor mu nerede olduğunu,kim olduğunu ya da amacını?niye sürekli çoğaldığı hakkında bir fikri olduğunu sanmıyorum.en azından bundan hoşlandığını düşünmüyorum.onunki pek zevkli olmasa gerek.siz nasıl hissederdiniz sürekli büyüyüp büyüyüp sonra ikiye bölünseniz?türünü devam ettirmek nasıl bir güdü olabilir ki?niye devam ettirmeliyim ben türümü?ya da ne olursa olsun yaşamaya çalışmak ne için?şimdi bizim bünyemizdeki hücrelerin tek yaptıkları bu:yaşamak ve çoğalmak.hücrelere sorduğunuzda bir cevap alabileceğinizi düşünüyor musunuz?
peki kendinize sorduğunuzda ne cevap alıyorsunuz?
ama siz insan olarak dönüp onların neden bunu yaptığını gayet iyi biliyorsunuz.sizin yaşamanız için onların bunu yapmaları gerekiyor.
peki biz kim ya da ne için bunu yapıyoruz?
ben baktığımda insanların birleşerek oluşturabildikleri birşey göremiyorum.(tabii ki bu çok normal.çünkü eğer ben bunu görebiliyor olsaydım adamın biri benden birkaç yüzyıl önce bunu görmüş ve herkese de söylemiş olurdu.hep öyle oluyor.)
tabi eğer evren dediğimiz şeyi biraz daha geniş bir açıyla irdelersek onun daha büyük bir organizma olduğunu görebiliriz.benim en çok merak ettiğim şey bir örnek daha görebilmek.bir başka güneş sisteminde bir gezegende bir insan türü daha görebilirsek,işte o zaman iki noktadan geçen bir doğrumuz olabilir.çünkü genel anlamda bir birinin eşi iki sistem olmuş olacak.yani çevremizdeki güneş sistemlerini daha farklı algılayabileceğiz.belki de bunu keşfedemeyeceğiz.belki de keşfedip yavaş yavaş bütün evreni birbirine bağlayan organik yapı
insan olacak.belki de bir doğumun ilk evrelerindeyiz.daha bir iki haftalık bir canlının ilk hücreleriyiz.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)